MAG Dergisi
Artera Mimarlık ve Hedefleri
Artera Mimarlık kurucusu İç Mimar Uğur Batur ile hayata geçirdikleri başarılı projelerinin arkasındaki hikayeleri, Artera Mimarlığı bugünlere getiren değerleri ve yat tasarımı alanında yapmayı planladıkları girişim üzerine çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Sizi tanıyoruz ama hatırlamak isteyenler için kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Aslında ben üniversite sınavına yat ve tekne tasarımı hayaliyle girdim. Ailem üniversiteyi yurtdışında okumamı isteyince Amerika’da mimarlık okudum. 2000 yılında üniversiteden mezun olup iş hayatına atıldım. Önemli bir holding bünyesinde pek çok tanınmış otel ve iş merkezleri projelerine imza attıktan sonra kendi firmamızı kurma gereği duydum. 2004 yılında bir ortakla ilk şirketimi kurdum, ancak ortağım ile yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Bu ayrılığın hemen arkasından 2008 yılında Artera Mimarlık kuruldu. Kuruluşumuzdan bu yana da Artera Mimarlık olarak pek çok başarılı projeye imza attık.
Artera Mimarlık’ı bu günlere getiren hikayesinden ve sunduğu hizmetlerden bahseder misiniz?
Biz Artera Mimarlık olarak insanların hayallerini gerçekleştirmek üzere yola çıktık. Sektördeki mimari projelerde genellikle hakim olan “Ben yaptım oldu.” tarzı iş akışını tamamen tersine çeviren bir ilke belirledik. Her zaman müşterilerimizin hayallerini mimari doğrularla ve iç mimarinin ince dokunuşlarıyla birleştirerek bir bütün halinde sunma gayretinde olduk. İnsanlar bu seçimleri tamamen kendi başlarına yaptıklarında farklı objeler, mobilyalar alıyorlar. Sonra evlerine geldikleri zaman bu öğelerin birbiriyle uyuşmadığını fark ediyor, nasıl bağdaştıracaklarını bilemiyorlar. İşte biz tam bu aşamada devreye girerek onların hayallerindeki ortama kavuşmalarını sağlıyoruz.
Pandemi dönemini bir çoğumuz mümkün olduğu kadar evlerimizde geçirdik ve evi güzel olanların süreci daha mutlu geçirdiğini söyleyebiliriz. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle ben evi güzel olan değil, evinden mutlu olanların bu süreci daha güzel geçirdiğini düşünüyorum. Bir ev için güzel ya da çirkin denilmesini doğru bulmuyorum. Her ev sahibine göre güzel olabilir. Önemli olan insanın evinde huzurlu ve mutlu hissedebilmesi. Tabii ki mimari olarak da insanların huzurunu sağlayacak pek çok kuram vardır. Siz bir mimar olarak dokunacağınız renkler ve ekleyeceğiniz bazı objelerle insanların konforunu arttırabilirsiniz. Ama bir insanın evini tasarlamak bambaşka bir olay. O insanın evini tasarlıyorsunuz, kendi evinizi değil. O yüzden kendi evinizi tasarlar gibi davranmak çok yanlıştır. Biz kimin evini yaparsak yapalım önceliğimizi o insanı tanımaya ayırıyoruz. Evine konuk oluyor, yaşantısını inceliyoruz. Hayallerini dinliyoruz ve bu hayalleri doğru anlayabilmek için ona birtakım ödevler veriyoruz. Tüm bu sürecin sonunda edindiğimiz bilgileri toparlayarak bir süzgeçten geçiriyor, projemize ondan sonra geçiyoruz. Bu bizim başarımızın arkasındaki önemli bir etken.
Bizim için müşterimizi tanımak; sağ elini mi, sol elini mi kullandığı noktasında bile çok önemli. Çünkü mesela bir mutfağı tasarlarken, bulaşık makinesinin yerine karar verirken buna göre karar vereceğiz. O yüzden biz hiçbir zaman işi aldık diye bir insanı tanımadan, biz arkada çizim yapalım, deyip çıkan; projeyi de süsleyerek müşterinin önüne getiren bir firma olmadık. Süslemek işin en kolay kısmı. Önemli olan fonksiyonu doğru çalıştırarak insanların hayatlarını kolaylaştıracak objeleri bulabilmektir. Böylece evini tasarladığınız insanın yaşamını kolaylaştırabilirsiniz. Ya da bir restoran tasarlarken öncelikle oradaki işleyişi çözmeniz gerekiyor. Garsonun tabakları kolay almasını-vermesini sağlıyor musunuz; çöpü dökeceği alanı doğru tasarlıyor musunuz, esas önemli olan bunlardır.
Pandemi sürecinde ise evimizde önemsemediğimiz alanları önemser hale geldik. Mesela pandemi öncesinde balkonu depo gibi kullananlar, aslında buranın nefes alınacak önemli bir alan olduğunun farkına vardılar. Eskiden yorgun argın eve gelip televizyon karşısında uyuyakalırken şimdi bütün bir günümüzü geçirince buranın da önemini anladık. İngilizce’de “living room” yani yaşam alanı olan bu odayı salon diyerek kendimizden uzaklaştırdığımızı fark ettik. Aslında salonlarımız da yaşamımızı şekillendiren, sadece lüks değil konforlu da olması gereken bir alan. Eskiler salondaki misafir takımlarının üzerini örterek zorunlu olmadıkça burayı kullanmamış; hatta oturma odası dediğimiz daha dar bir odada vakit geçirmiştir. Oysa bizim önem vereceğimiz yer, yaşayacağımız yer olmalı. Pandemi dönemi insanlara yaşam alanlarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. İnsanlar bir odanın aldığı ışığın ve burada yer verdikleri objelerin sağlıkları, psikolojileri ve çocuk gelişimi üzerindeki etkileri konusunda bilinçlendiler. Balkonlarını niye çiçeklendirmediklerini, yaşam alanlarını neden güzelleştirmediklerini kendilerine sormaya başladılar. Ben inanıyorum ki biz artık sokakta yürürken düz beton binalar değil, güzelce süslenmiş balkonlar göreceğiz. Ve bu da çok güzel şeylere sebep olacak.
Mimari projelerinde Artera Mimarlık’ı yansıtan karakteristik çizgi nedir?
Bir projeye bakıldığında, evet bu Artera Mimarlık tarafından yapılmıştır, denilmesinin projeyi yapanın basmakalıp bir şeyden sıyrılamadığının göstergesi olduğunu düşünüyorum. O yüzden ben bir tasarımcının bir çizgiye saplı kalmasına çok karşıyım. Benim bir çizgim var, her bakan benim yaptığımı anlasın, diyorsun ama bir mimar olarak aslında sen herkese ayrı bir hayat sunacağım diye bu yola çıkmışsın. O zaman yaptığın işe bakan kişinin gördüğü de o evin sahibinin hayatı değil, mimarın ona empoze ettiği hali oluyor. Ben bu şekilde bir zorlamaya gidilmesini beceriksizlik ve kolaya kaçma olarak değerlendiriyorum.
Yine herhangi bir materyalin kullanımında ısrar etmek ve müşterilerinize bunu dayatmak da hayatı sizin beğendiğiniz şekilde yaşamalarına zorlamak demek. Bence bu olmamalı. Şehirlerin mimari çizgileri olabilir. Şehrin bir karakteristiği olabilir ve buna uymak gerekebilir. Ancak insanların yaşayacakları yaşam alanların, oturacakları kafelerin, ya da bir avukat ofisinin tasarlanması çok farklı şeyler. Bir dişçiye giderkenki ya da bir psikoloğa giderkenki ruh hallerimiz birbirinden çok farklı olduğu için buralarda bizi karşılayacak mimari temanın da farklılaşması gerekiyor. Bu yüzden bir tasarımcı olarak sizin bir çizginiz olamaz. Nereyi yapıyorsanız oranın bir çizgisi, bir karakteri olur. Siz o insanın karakterini müşterisine, hastasına, ziyaretine gelen arkadaşına yansıtacak yeri yapacaksınız.
Benim profesyonel yaşamımdaki çizgimi müşterilerimin karakteri ve hayalleri şekillendiriyor. Ben onların karakterlerini alıp onlar farkında olmadan yansıtarak “Ne güzel olmuş”, “Nereden anladınız?” demelerini sağlıyorum. Benim son zamanlarda en çok duyduğum şey: “Benim bunu istediğimi nasıl anladınız?”. Bu cümle benim için çok gurur verici. Demek ki ben artık nokta atışı yapmaya başlamışım. Yaptığınız doğru analizlerle müşterilerinizin hayatlarını kolaylaştırabiliyorsanız, bu doğru yolda olduğunuzun bir göstergesidir. Biz de bu yönde geri dönüşler aldığımız zaman keyifleniyoruz, çok mutlu oluyoruz.
Farklı sektörlerde kullanılması için ticari alanlar ve kişisel zevklere göre şekillenen yaşam alanları tasarlıyorsunuz. Müşterilerinizin ihtiyaçlarını ve talebini doğru okuma noktasında nasıl bir yol izliyorsunuz?
Şimdi bakın, çok güzel bir hikaye var. Bir garson Picasso’ya resim yaptırmak istiyor. Picasso 5 dakikada resmi tamamlayıp 1000 dolar istiyor. Fiyatı çok anormal bulan adam: “Beş dakikada yaptığınız resim için bu rakam çok değil mi?” diye soruyor. Picasso’nun yanıtı ise “Kırk sene artı beş dakika.” Şimdi biz de bu noktaya gelene kadar yirmi senedir çok fazla insanla çalıştık, çok farklı projeler ürettik. Bizim yaptığımız projeler hem tasarımı itibariyle zamansız hem de uzun ömürlü olmalı. Yaptığımız yer bir ofis ise, biz o şirketin büyüyüp personel sayısını artırdığında içinde bulunduğu durumu da düşünüp ona göre hareket ediyoruz. Eğer bu bir ev ise, o eve konuk oluyoruz. Buradaki yaşamı öğreniyoruz. Varsa, çocuklarının kaç yaşında olduklarını öğrenip; hareketliliğine bakıyoruz. Biz bir nevi aileden biri haline geliyoruz. Zaten Artera olarak bizim sloganımız: “Artera ailesine hoşgeldiniz.”. Gerçekten biz yaptığımız işi her müşterimizi kendi ailemizden biri olarak görerek yapıyoruz. Çok emekler veriyoruz. Başkalarının üç-beş günde, on günde çıkarttığı proje için biz bir ay özeniyoruz. Bu ay çok ciddi sektörel bir dergide, yaptığımız bir villa, “15 Etkileyici Müstakil Ev” başlıklı bir makalede “ En Karakteristik Stil” başlığı ile birinci sırada yer aldı.
Müşterilerinizin hayallerini kendi hayallerinizle birleştirerek somut değerler yaratıyorsunuz. Bu süreçte karşılaştığınız zorluklardan bahsedebilir misiniz?
Daha önce de ifade ettiğim gibi biz müşterilerimizi tanımak için uzun bir vakit ayırıyoruz. Yeri geliyor tasarımı yapmaktan daha uzun bir süreyi müşteriyi tanımaya ve araştırmaya ayırıyoruz. Müşteriyi tanıdıktan sonra da haliyle birtakım zorluklar ortaya çıkıyor. Bazen müşterilerimizin taleplerindeki bazı noktaları hem törpülememiz hem de yerine getirmemiz gerekiyor. Tamamen yok edemiyoruz, ama projeye törpüleyerek aktarmak da biraz sıkıntı yaratıyor. İşte biz her projemize bu ikileme bir çıkış noktası üreterek başlarız.
Müşterimizle tanıştığımızda, onu dinlerken mutlaka hayalinin bir başlangıç noktası olduğunu görüyor ve biz de projemize bu başlangıç noktasıyla başlıyoruz. Böylece projemiz de onun hayaliyle birlikte büyüyor. Bu bazen bir obje, bazen bir teras, bazen bir restoranın içerisindeki dinlenme alanı, bazen de villadaki bir havuz olabiliyor. Yola müşterimizin hayaliyle çıktığımız zaman, sistemi de doğru çalıştırdığımızda tam olarak istenilen bir sonucu teslim ediyoruz.
Mimarideki bir yandan doğayla barışık, diğer yandan da teknolojinin imkanlarını yansıtma amacı taşıyan trendler hakkında neler söylemek istersiniz?
Şu an doğayla barışık şeyler kullanmamız, inanın, çok sevindirici. Çünkü bu doğa artık bizi kaldıramıyor. Biz insanlık olarak çok fazlalaştık ve büyük bir hızla tüketiyoruz. İşin kötü tarafı tükettikçe de kirletiyoruz. Önce kirletmemeyi ve doğru tüketmeyi öğrenmemiz lazım. Ondan sonra da doğayla barışık maddelere geçebiliriz. Biz mimar olarak müşterilerimize her zaman doğayla barışık malzemeler kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Fakat bu noktada da dikkat edilmesi gerekenler var. Doğayla barışık diye bir ahşabı sürekli tüketip o ağacın kesilmesine neden olacaksak plastik kullanmamız belki de daha iyi olabiliyor. Hem plastikten yapılırsa yirmi beş sene kullanılacak bir ürünün yerine, ahşaptan yapılıp da iki sene kullanacak bir ürün yapmak bizim işimize gelmiyor. Yani doğayla barışık olmak demek sadece doğadan ürünler alıp kullanmak değil, doğrusu doğaya saygılı ürünleri kullanmak. Bir ürün doğaya minimum zararı hem kullanırken hem de miadını doldurduktan sonra vermeli ya da mümkünse hiç zarar vermemeli.
Artera Mimarlık olarak vizyonunuzdan ve gelecek hedeflerinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Uğur Batur olarak bizimle iletişime geçen insanlara hep doğruyu, olduğu gibi, anlattım. Fiyat olarak anlaşamadığımız müşterilerimizle hep güzel ayrıldık; asla kaybetmedik, hep kazandık. Ama özellikle ilk aşamada, kendi karımızı çok net söylediğimiz için on işten yalnız birini alabildik. Ama yine de kârımızı artırmak ya da müşterimizi ikna edebilmek adına hiçbir zaman küçük hesapların içerisine girmedik. Her zaman kendi ücretimizi net söyledik, müşterimiz adına alınan tüm ürünlerin ya faturasıyla gösterdik, ya da müşterimizi kendi almak da serbest bıraktık ve hiçbir firmadan da komisyon almadık. Bize verilen komisyonlarımızı da her defasında müşterilerimize indirim olarak yansıttık. Bunu fark eden müşterilerimiz de şeffaflığımızı ve dürüstlüğümüzü takdir ettiler. İnsanların birbirine inanmakta çok büyük tereddüte düştükleri bir dönemde bizim müşterimizle aramızda tesis ettiğimiz güven ortamı bizi de memnun ediyor. Biz bir fiyat teklifi verirken her zaman marka koduyla birlikte verdik ki müşterimiz başka yerlerde de kontrolünü sağlayabilsin. Yirmi senelik sektör geçmişimizde dürüstlükten ayrılmamak bize her zaman geçmişte bizimle çalışmayı tercih etmemiş olan insanları daha sonra müşteri olarak kazandırdı.
Gelecekle ilgili hedeflerimize gelecek olursak da, başlangıçtaki hayalimiz yat tasarımıydı ve şimdi yavaş yavaş o sektöre de yöneliyoruz. Ben denizi ve denizin üzerinde olmayı çok seviyorum. Ancak bu hayalimizin ne şekilde gerçek olup olmayacağını bize zaman gösterecek. Şu anda çocuğumuz doğmak üzere. Doğduktan sonra da nasıl büyüteceğimize bakacağız. Başarılı bir ebeveyn olabilecek miyiz, yoksa olamayacak mıyız? Yat tasarlamakla ev tasarlamanın olguları aynı. Umarım bu yirmi yıllık tecrübelerimize sırtımızı yaslayarak yat sektöründe de kimsenin yapamadıklarını yapmaya başlayabiliriz. n
Ağustos, 2020
Mimari tasarım uzmanı mı arıyorsunuz?
Ankara İç Mimarlık firması olan Artera ailesi sizinle büyümeye devam ediyor.
Villa tasarımı, restoran tasarımı, kafe tasarımı, otel tasarımı, hastane tasarımı, spor salonu tasarımı ve iş yeri tasarımı gibi tüm işlerinizi, adınıza tasarımdan uygulamaya takip etmekte ve size anahtar teslim hizmeti vermekteyiz.